TRABZON-BATUM GÜNÜBİRLİK TURLARI

 

Batum gezisi

Batum gezisi ბათუმი Batumi,

Trabzon'dan üç saatlik bir yolculuktan sonra arka arkaya yedi tünelden geçerek Sarp sınır kapısına vardık. Yeşil pasaportlu olduğumuzdan çabucak karşıya geçtik. (Mavi pasaportlular 15 dolar geçiş ücreti ödemek durumundalar.)
Karşıya geçtiğimizde ilk olarak serinlemek amacıyla 'limonad' içtik. Limonatayla hiç ilgisi olmayan limonad armut, üzüm, elma meyvelerinin aromalarından yapılan bir gazlı içecek, tadı fena değil. Kolanın yaygınlaşmasını önleyen yerel bir direniş malzemesi gibi de düşünülebilir: Geleneksel ve ucuz.
Sarp-Batum arası 20 kilometre. Batum, Çoruh Nehri'nin Doğu Anadolu'dan taşıdığı alüvyonlar üzerine kurulu, bu nedenle toprağı verimli. Acaristan özerk bölgesi içinde kalan Batum'da yollar alabildiğince geniş tasarlanmış. İki yanı ağaçlarla kaplı yolda ilerlerken ineklere dikkat etmek gerekiyor, çünkü onlar Hindistan'daki akrabaları gibi yolları kendilerinin doğal yaşam alanları gibi görüyor. Batum'un evleri, komünist rejimde yapılıp günümüze değin 'çivi çakılmamış' virane binalar. Şimdilerde ana cadde üzerindeki binalar boyanıyor ya da restore ediliyor. Yüksek bir tepeden şehre baktığımızda, çatıların sac malzemeyle kapatıldığını gördük.

Batum gezisi
Batum, önceden kulağımıza çalınanların aksine, çok güvenli bir şehir. Sarp sınır kapısında çantamızı yol üzerinde bırakmışız, saatler sonra fark ettik. Türkiye'den geldiğimiz ve örneğin İstanbul'da sevimsiz deneyimler yaşadığımız için, "kesin gitmiştir" dedik. Yanılmışız, polise teslim edilmiş, aynen geri aldık. Şehrin içi de bu anlamda çok güvenli.
Yöre yemekleri yapan bir lokanta var mı diye sorduğumuzda, olmadığını öğrendik. Lokanta açığını Türk lokantacılar kapatmış. Biz de mecburen bir Türk lokantasında yedik, yemek esnasında lokanta sahibi ile sohbet ettik. Aslen Aydınlı olan İbrahim bey, 1993 yılından beri Batum'da yaşıyor. Burada yoksul halk için lokanta ya da kafede bir şeyler yiyip içmek zor, belki bu nedenle şehirde hiç pastaneye rastlamadık. Bu arada Batum'da Mc Donalds yok.
Yemek sonrasında sahil parkını dolaştık, çok geniş ve bakımlı olan parkta, bambu, palmiye gibi ağaçlar yetiştirilmiş, park seyirlik ve eğlencelik olarak düzenlenmiş. Karadeniz sahilini otoyol yapımına kurban eden Türkiye'yi düşündük, üzüldük. Çünkü Batum'da tüm sahil ağaçlandırılarak, yeşillendirilerek ve plaj alanları temizlenerek muhafaza edilmiş.
Onca yoksulluğa rağmen kadınların şık, temiz ve modern giyimleri hayranlık uyandırıcı. Giysiyi temin edebilecek çok az mağaza göründüğü için şıklığın kaynağını merak ettim, nedeni terziliğin çok gelişkin olmasıymış. Çok az el ele gezen çift gördük, benzer bir yönümüzü keşfettik, şaşırdık. Tersini bekliyorduk. Doğulu olmaya dayandığı kanısına vardık.
Otelimiz şehrin merkezindeydi ve oda fiyatı 40 dolardı. Batum Gürcistan'ın bir sayfiye şehri. Bu nedenle ucuz pansiyonlarda doluluk yaşanıyormuş. Sahil parkının ışıltısını bırakıp otele dönerken caddelerin, ara sokakların karanlığı dikkatimizi çekti. Sanki savaş esnasında uygulanan karatmalar gibiydi.

Batum resimleri Batum gezisi
Batum'da "süper, hiper, mega" cinsinden büyük marketler yok. Onun yerine içki, sigara, Türk malı besin ürünleri, ev yapımı pasta, sebze ve meyvenin satıldığı küçücük bakkallar var. Kafe tarzı diğer işyerlerinde görüldüğü gibi, bakkalları da işletenler hep kadınlar.
Aldığımız bilgiye göre 114 bin metrekareye kurulu, kocaman bir botanik parkı var Batum'da. İçinde binlerce bitki ve ağaç türü bulunuyor. Yaklaşık 70 yıllık geçmişe sahip, hayranlık verici bir park, ama şimdilerde eskisi gibi bakımlı değil. Binaların yenilenmesi, parkların bakımı için kaynak tahsisi gerekiyor; kaynak bulunduğu an şehir parlak bir görüntüye kavuşacak. Oysa Türkiye'de sahiller 'para için' bozulduğundan düzelmesi imkansız.
Batum'da Türklerin imajı pek iyi değil. Bir dostumuza bir Gürcü, "Türkiye'de benim bildiğim Kürt, Çerkes, Laz, Türk gibi halklar var, siz hangisindensiniz?" diye soruyor. "Türküm", cevabına inanmıyor, "Sizde uyuşturucu yok, yalan yok, hırsızlık yok, 'madam' yok, siz Türk olamazsınız" diyor. Ancak biz hiçbir negatif tavırla karşılaşmadığımız gibi, minik oğlumuz Gürcü kadınlarının yoğun ilgisine maruz kaldı. Zaten Batum'da Türkçe konuşarak anlaşmak zor değil. Bunda, yapılan bavul ticaretinin önemli bir etkisi var.
Yollarda çok pahalı arabalar gördük. Bu paranın kaynağını yer üstünden çok yeraltında aramak gerektiğini düşündük. Sohbet ettiğimiz kadın garsona kibarca, ne kadar maaş aldığını sorduk. 4 lari dedi. Aylık 120 lari. Lari Gürcistan'ın para birimi; 1 dolar eşittir 1.80 lari. Hayat, alınan maaşlara oranla oldukça pahalı göründü gözümüze. Minicik bir örnek verirsek, 1 kilo armutun kilosu 1 lari. Gerisini siz düşünün. Yoksulluğa rağmen, asık suratlar, mutsuz ifadeler görmedik Batumlularda. Zamanın çok yavaş aktığı izlenimi edindiğimiz şehirde, haftasonu olmasının da etkisiyle, insanlar akın akın denize giriyorlardı.
Batum'a gitmeden önce, orayı daha önce gören bir arkadaşımız 'güzel değil' demişti. Parlaklık ve gösteriş sun(a)mayan bu şehir, gerçekten, klasik bir gezi programının hazzını vermeyebilir. Bakışı Batı'ya, Avrupa ya da Amerika'ya ayarlı çoğunluk, yapılan geziye dudak da bükebilir, 'şimdi Paris'te olmak varken...' diyebilir. Ancak, Batı ülkelerinin bir çoğunu da gördüğümüz için, insanların sıcak davranışları bizi çok etkiledi. Aynı kıyıyı paylaşan iki farklı miletten insanları -bir tarafta biz, bir tarafta Gürcüler- karşılaştırılarak gözlemek heyecan vericiydi. Apartmandaki kapı komşusuyla tanışmayı bile gereksiz görenleri konu dışında tutarak diyoruz ki; oraya gitmeye değer.